Anasayfa     Resimler     Şiirler     Karikatür     Öyküler     Linkler      

GÜNER   SEÇKİN

 SENI SEVDIĞIMI KIMSEYE SÖYLEMEDIM

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Saatlerce kaldırımlarda tur attığımı
Şehrin üzerime çöktüğünü
Koca şehrin yorganımda yattığını
Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Sabahlar bitirmedi gecelerimi
Akşamlar getirmedi
Doğmayan güneşim sendin
Düşmeyen ateşim
Şakaklarıma yağarcasına
Güvendiğim dağlara kar yağdı

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Kalabalıklara attım kendimi
Kim, nereden bilecekmiş ki?!

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Gölgeye sığmadım
Gölgem sığmadı
Gün gelir söylerim sandım
Güneş doğmadı
Rüyalarıma girseydin keşke
Olmadı işte olmadı

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
İçin için ağladığımı görmediler
Yalnızlık yorgunuydum
Ne elimi tutan oldu
Ne halime yanan
Görmedim duymadım neler dediler
Hiç biri senin yerini tutmadılar
Senin gibi sevmediler

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Mevsimlere yıllara inat
Üstümden çığ gibi geçti zaman
Çiçekler açtı, yapraklar döktü
Göçmen kuşlar havalandı yüreğimde
Bana mısın demedim

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Dalıp gittim üçsüz bucaksız göklere
Sanki ufuktan gelecekmişsin gibi
Şişelere mektup koydum
Dalgalardan dilek tuttum
Bildin, bileceksin gibi

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Var mıydın yok muydun bilmiyorum
Bu ne biçim tutku Allah'ım
Hani bir yürek yansa bir gemi dolusu yürek
Yürek dayanmaz, dayansa
Hani sevenleri korur
Hani bir liman olurdun

Seni sevdiğimi sana söylemedim
Kimselere söylemedim seni sevdiğimi
Şehri baştan başa dolaştım
Yüreğimi baştan başa
Dere tepe düz gittim
Kendi kendime ağladım
Ağladığımı kimseye söylemedim
Kendimden sakladım seni sevdiğimi
Rüzgara, buluta söyledim
Yokluğunda yandım
Sigara gibi
Ateş kırkbir
Yanık üç
Duman oldum
Duman oldun
Benim oldun
Dumanını ciğerime üfledim
Seni sevdim işte
Daha ne olsun
Seni sevdim
Seni sevdiğimi kimseye söylemedim

 

ANNE

Korkmazdım sen varken
Uyurken bile anlardım yanı başımda dikildiğini,
Yüreğinin ninnisi, gözlerimin içindeydi,
Ellerinin şefkati öyle okşardiki bedenimi,
Uyurken bile hissederdim baş ucumda gölgeni.

Geceleri korkuyorum Anne,
Annem niye gelmiyor diye soruyorum,
Annen yeni bir eve taşındı diyor babam,
Taşınmak, taşınmak ne demek Anne?

Eskisi gibi sevmiyor beni babam, öpmüyor,
Taşındığı evden Annemi al gel diyorum,
Annem nefes alamaz orada , Annem sıkılıyor orada diyorum,
Hem Annem gitti gideli sen beni sevmiyorsun,
Ne olur baba Annemi geri getir diyorum,
Babam yine ağlıyor,
Sımsıkı sarılıp sımsıkı kucaklaşıp yatıyoruz.

Ben bu yıl okula başladım,
Geçen gün öğretmenim, bir resim çizin dedi,
Senin yeni evini çizdim Anne,
Komşuların evini de çizdim,
Yol üstünde bir sürü ağaçları da çizdim,
Bir sürü anlam veremediğim o beyaz taşları da,
Hatta evimin çatısındaki kırmızı gülleri de
Öğretmenim eline aldı,
Baktı, baktı, baktı; nedense gözleri doldu,
Yanağımı şöyle bir okşadı,
Başını bir sağa bir sola, bir sağa bir sola, bir sağa bir sola salladı durdu,
Sonra birden bana sarılıp ağlamaya başladı,
Öğretmenimde ağlıyor Anne,
Bak o bile beğenmedi senin yeni evini,
Beğenseydi ne güzel olmuş derdi, aferin derdi, yıldızlı imza atardı,
Beklide duvara asardı,
Sadece bana, zavallı öksüz yavrum dedi,
Zavallı ne demek, öksüz ne demek,

Sabahları arkadaşlarımı Anneleri getiriyor,
Sıra arkadaşımın Annesine;
Sende taşınacak mısın yeni evine dedim,
Hayır dedi, bizim evimiz var,
Bizim evimizde var ama Annem taşındı dedim,
Belki sıkılır, belki beni özlerde döner diye bekliyorum dedim,
Teyzeciğim ne olur sen bari taşınma dedim,
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı arkadaşımın Annesi,
Herkes ağlıyor Anne, herkes ağlıyor…
Hiç kimse senin yeni evini beğenmiyor,
Beni özlemiyor musun beni sevmiyor musun,
Sana ihtiyacım var ne olur gel,
Arada sırada okula sen götür, sütümü sen içir,
Hani her gece; bir yudum daha bebeğim bir yudum daha,
Az kaldı bitiyor, bitiyor dediğin, benim hiç sevmediğim o sütü,
Seni hiç üzmeyeceğim Anne...

Geçen gece babam, neden öldün sanki diye sana bağırıyor,
Ölmek ne demek Anne, ölmek,
Sen, sen öldün mü?,
Tıpkı akvaryumdan çıkardığımız balık gibi,
Bir daha nefes alamıyacakmısın, gülmeyecek misin,
Ne olur, ne olur çık o evden Anne,
Seni özlüyorum sana ihtiyacım var ne olur geri gel,
Dönmeyeceksen beni de yanına al Anne,
Eğer bir gün, eğer bir gün bende taşınırsam senin gibi,
Söz veriyorum,
Bebeği mide yanımda götüreceğim, bebeği mide yanımda götüreceğim Anne, Anne...



BEN SOKAK ÇOCUĞUYUM

Şu dört direkli köprünün altında
açmışım gözlerimi
sahipsiz.
Rüzgar sarmış kundağımı,
yağmurla beslenmişim...

Adımı insanlar koymuş
benden habersiz,
benimsemişim.
Serseri derler, hırsız derler,
.... derler, anlamam da
alınmam da...

Hiç fiyakalı dolaşmadım sokaklarda,
marka satmadım.
Gökyüzü yorganım oldu hep,
dirseğim yastık.
Alışkınım; kara, yağmura, soğuğa,
üşümem.
Sıcak dokunur bana...

Özlemem, hiç tanımadığım hisleri,
İstemem varlığını bilmediğim şeyleri,
Kıskanmam hiç kimseyi,
özenmem...

Halbuki bilmez kimse,
Kendilerinden şanslı olduğumu,
daha özgür,
ve daha zengin....

Şu deniz herkesten çok benimdir,
arkasındaki orman da.
Bütün sokaklar benimdir herkesten çok
Her simitçi biraz bana çalışır....

Aslında her çocuktan daha çocuğum,
Canım hiç sıkılmaz buralarda.
En sevdiğim oyundur
köşe kapmaca...

Yalnız da değilimdir,
Yüzlerce kardeşim var,
benim gibi, bana benzer.
Kimse ayırt edemez bizi
birbirimizden...

Geceleri toplanmaya başlarız,
El ayak çekildikten sonra,
konuşuruz, güleriz, dertleşiriz....
Biraz farklı olsa da,
Herkes kadar biz de umut besleriz.
Hayallerimiz de vardır
ayın dolaştığı yerlerde...

Herkes kadar okumuşluğum da vardır,
Her tip insandan bir harf öğrendim.
insanları en iyi ben tanırım.
Okuldan, öğretmenden anlamam ama
Bu sokakların mektebini bitirdim,
bana lazım olanı öğrendim...

Herkes kadar insanım da galiba,
Herkes kadar bende bazen ağlarım...

Kafam da var, kalbim de,
Severim de, düşünürüm de.
Yalnız ben sokak çocuğuyum,
Sokaklarda yaşamak tek suçum...

Bir gün ben de gideceğim buralardan
herkes gibi.
Yalnız biraz sessizce,
kimseler anlamadan....

Cenazem omuzlar üzerinde gitmeyecek
belki,
Belediye kaldıracak gürültüsüzce,
Ağlayanlar olmayacak başucumda...
Bir hayırsever uğramazssa geçerken,
Mezarım da çorak kalacak sonunda,
benim gibi...

İçimizden kimin gittiği
fark edilmeden,
Biri alacaktır yerimi
vakit geçmeden....

Evet, ben sokak çocuğuyum,
Bu sokaklarda ne ilk
Ne de sonuncuyum.....

GİTTİN

Gittin...
Ben arkandan sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
’’gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin günlerimi.
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim...’’ diyecektim sana.
Konuşamadım...
Gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım.
Öğlesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumu,
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözümden.
Ağlayamadım...
Gittin...
gidişini önlemek için tutmalıydım ellerinden.
Ellerim değilmiydi her dokunuşunda seni ürperten?!
ürperirdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kes tutsam ellerini,
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım...
Gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin.
Sen adım, adım uzaklaşırken benden çöküp kaldı bedenim olduğu yerde.
Nice terk edişlere dayanan bu yürek bu kes yenilmişti.
Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım.
Kalkamadım...
Gittin...
oysa ben geldiğin gün gideceğini biliyordum.
Hazırdım gidişine.
Kaçak zamanları yaşıyorduk.
Zaman bitecek ve sen gidecektin.
Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden devam ede­cektim.
Edemedim...
Başlayamadım...
Gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
‘KAL’ dememi istedin mi?
Son bir kez ‘ SENİ SEVİYORUM ’ dedin mi?
‘BEKLE BENİ DÖNECEĞİM’ dedin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki...
Duyamadım...
Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi.
Binlerce kilometre uzaklarda dahi olsan,
iki metre ötemde de fark etmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluğun duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...
Gittin...
unutulanların arasına katılmalıydın.
Anıları bir sandığa koyup hayatı
bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı,
bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...
Gittin...
bir okyanusun ortasında,
tek küreği kaybolmuş
sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim artık.
Bil ki; Sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki seninle birlikte sevdanıda taşıyacağım yüreğimde.
Bil ki seni...
unutamadım...

SENİ SEVDİM BEN

Gitme.. Seni sevdim ben..
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kalbim şimdi bir sokak çocuğu
Kelebekleri göç etti gönlümün
Issızlaştı hayat sanki
Sanki, sabahı eksik şiirlerimin.
Sanki, gecesi hep kanayan bir yara
Ve sanki, artık hep kanayacak...
Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim
Çare yok, ağlayacak.
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kapıları kendime ben açamadım
Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım..
Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım.
Savunamadım seni kimselere
Anlatamadım seni kimselere
Kimsesiz kaldım,
En çok da sensiz...
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben..
Sana uyumak,
Sana uyanmaktı hayat.
Sıratını geçtim yaşarken korkmadan
Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle
Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile
Tek sen gitme diye
Sonbahar oldum yaprak yaprak
Ağaç oldum köklerimi unutarak
Tesellisiz bir geceye fırlatıldım
Kalbimi dar kafese kapatarak
İçimdeki bir kanarya
Hiç susmadan ağlayacak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
Beyazında akladım bulutunun
Mavi mavi sevdim seni içim kan ağlayarak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak.

BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
ATİLLA İLHAN

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalı­sın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karı­şırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

BEN HÜZÜNLERİME GERİ DÖNÜYORUM

Ben Hüzünlerime Geri Dönüyorum
Yine mi dönüyorum hüzünlü saatlere? Oysa geceye beş kala
çağırışlarını duymuştum. Belki sensindir diye bir umut kapladı içimi.
Nafile, sana uzanan bütün yollar kapalı...öğrendim, evet geç de olsa
öğrendim bunu. Çok geç olsa da...

Uzaklardan bir ses olmak istedi bir dostum, uzaklardan bir el...
Üşüme diye. Olamadı, olamazdı, yokluğun her şeyden daha soğuktu.
Yokluğun soğuk, yokluğun buz gibi...

Hani; öyle üşürsün ki, artık hiç bir şey hissetmez uzuvların,
uyuşur kalır da manâsız bir donukluğun çizgileri oluşur, ardından
bir kabuk içindeki parçalanmayı döker, ezip de geçer tüm bedenini,
acısı en derinden gelir de yakar her yerini...

İşte ben de öyle üşüdüm gece yarısını beş geçe...
Manâsız buluyorum sanki artık her şeyi.

Sevgi deseler sadece bir iç çekebilirim,
sonra gülüp geçerim gibi geliyor.

Aşkı sorsalar, aynı dili mi konuşuyoruz diye
anlamsızca bakabilirim gözlerine...

Anlatın derim durmayın, bırakın tüm şiirleri, şarkıları, masalları...

Dokunabilir miyim aşka, dokunabilir miyim ellerimle diye sorarım,
geçer mi üşümesi yüreğimin, geçer mi üşümesi içimin...

Aşk dediğiniz şey gelince ansızın, anlar mı beni aşkla gelen,
beni ben oldugum için mi, kendi var ettigi için mi ister...
Varolanlara, benden kalanlara hoş geldin mi der,
yoksa bir iki zaman sonra herkes gibi o da mı çekip gider...

Bakışlarım dondu sanki, yüreğim donunca. Nasıl da manasız
bakıyorum etrafa. Görmesin istiyorum hiç kimse gözlerimi,
görmesin hiç kimse hüzün tanelerimi...

Susuyorum artık derin derin. Nasıl da konuşmak istiyorum oysa.
Saatlerce susmadan konuşmak istiyorum. Tüm biriktirdiklerimi
en başından başlayıp sonuna kadar anlatmak istiyorum.
Anlatmak yetmez biliyorum, anlaşılmak da istiyorum...

Bir el istiyorum başımda...
Saçlarıma dokunsun istiyorum, tüm bedenimden söküp alsın
yalnızlığımı tılsımıyla... Bir el istiyorum dokunsun saçlarıma
yumuşacık ve alsın tüm donuklukları usulca.

Bir göz istiyorum gözlerimde...
Anlamsız bakan gözlerimin içini görsün, hâlâ arkalarda kalmış
ışık huzmelerinin içine dalsın, çıkarsın tüm umutlarımı
eski sandığın içinden, açsın da ışığı ile umut olsun yollarıma,
yolum olsun yordamım olsun istiyorum...

Bir omuz istiyorum...
Başımı yaslayıp uzun uzun ağlayabileceğim. Yıllardır biriktirdiğim
hüzün tanelerini tek tek dökebileceğim bir omuz istiyorum.
Ona yaslanınca her şeyi unutmak istiyorum, sıcacık olmak...
İçimi huzur kaplasın istiyorum, hiç konuşmadan saatlerce
orada kalmak, hiç konuşmadan anlaşılabilmek istiyorum...

Biliyorum, ne de çok sey istiyorum...
Bunların sadece puslu bir hayal olduğunu da biliyorum.

Seni bende var edişimi, aslında sadece bende olduğunu,
aslında sadece bir hayal olduğunu çok iyi biliyorum.

Ama yine de seni çok özlüyorum,
yine de çok üşüyorum, ve yine de seni istiyorum...

Ben, hüzünlerime geri dönüyorum...

PAPATYA

Koskoca bir bahçede
Demetler içinde bir papatya.
Aşık olmuş, yanmış, tutuşmuş
Ak sakallı bahçıvana...
Bir ümit bekliyormuş.
Yüzlerce çiçeğin arasından
Onunla, sadece onunla..Saatlerce ilgilenmesini.
Buz gibi suyunu
Sadece ona döksün istiyormuş.....Sadece ona değsin makası,
Sadece ona gülsün dudakları.
Kıskanıyormuş bahçıvanı
Kırmızı güllerden,
Sarı lalelerden,
Mor menekşelerden.
Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş,
Bembeyaz yapraklarını...
Bir gün,
Aşkı öyle büyümüş ki,
Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.
Eğilivermiş boynu.
Toprağa bakıyormuş artık.
Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş
Ayaklarını görüyormuş.
Bunada sükür diyormus.
Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.
Zaman akıp gidiyormuş.
Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.
Ne var sanki boynumu kaldırsa
Bi kerecik daha görsem yüzünü diyormuş.
Yanıp tutuşuyormuş...
Ve işte bir gün..
Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış.
İncecik bedenini ellerinin arasına almış.
Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş
Bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.
Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.
Hâlâ göremiyormuş onu,
Ama bedeni kurtulmuş.
Uzun bir müddet sonra,
Bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye.
Gelen giden yokmuş...
Kahrından ölecekmiş papatya.
Ama işte bir sabah,
Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.
Derin bir oh çekmiş.
Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.
Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş.
Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş.
Başka birisiymiş.
Adamın elinde bir de makas varmış.
Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru
Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.
Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış.
Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış...
Ama gövden seni taşımıyor demiş.
Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış
Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış.
Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini,
O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış.
Bir de o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş,
Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini.
O, her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş.
Belki, ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş,
Ama onu asluında hep sevmiş.
Papatya anlamış artık.
Sevgi; emek istermiş...
Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini,
Teşekkür etmiş ona içinden..
Son yaprağı da kuruduğunda,
Biliyormuş artık...
Gerçek sevginin, söylemeden,
Yaşamadan ve asla kavuşmadan
Varolabileceğini

BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
- Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
Sarıldılar
Bir Kitap Düştü Yere...
Kapandı Bir Pencere...
Ayrıldılar...

 

ÖYLE BİR HAYAT YAŞIYORUM Kİ..

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cennetide gördüm, cehennemide..
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyuda gördüm, pes etmeyide...
Bazıları hayatı seyrederken en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rolvermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedimki “söz ver kendine”
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım,
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundanmış anladım.
Nietzsche

SENİ OYLE COK SEVİYORUM Kİ...

Seni Oyle Cok Seviyorum Ki...
Karsimdasin.
Elimi uzatip dokunabiliyorum sana.
Ne buyuk mutluluk bu...
Gordugum en guzel seysin.
Senden ote tanimladigim baska hicbir sey yok.
Her sey senin adinla aniliyor benim dunyamda.
Butun cicekler sen, butun yildizlar sen...
Bir sanat eserisin, bakmaya doyamadigim.
Tanrinin bana armaganisin ve artiyor her gecen gun sana hayranligim.
Yuzunde kuslar, gozlerinde hayatin ta kendisi var.

Oyle gerceksin ki...
Gozumu aciyorum sen, kapiyorum sen...
Hic bitmeyen seruven...
Gunumun en keyifli ani, uykumun en tatli ruyasi...
Seni soluyorum, havadasin.
Seni kokluyorum, dogadasin.
Hele simdi sonbaharsin yada sonsuz bahar.
Seni yasiyorum, canimdasin. Canimsin...
Sarilsam sana, bin yil gecse, bir an bile ayrilmasak...
Ten tene, yurek yurege sonsuz baharin en ask dolu iki yapragi olsak...
Agac agac gezip, yesersek, acsak.
Yere dussek, kalksak...
Seni bilsem, bir tek seni.
Seni gorsem, bir tek seni...
Sesin sarhos etse beni...
Oyle icimdesin ki...
Bir saniye iste benden sensiz gecirdigim, veremem.
Sensiz gececekse gecmesin zaman, istemem.
Seninle yeniden dogdum, yeniden dogusun kanitiyim ben.
Senden once gecen zamani, sana ulasmak icin yuruyerek gecirmisim,
kimmisim bilememisim.
Simdi basimi cevirip geriye bakmiyorum bile.
O yol yurundu ve bitti, artik
seninle yurunecek bambaska bir yol var onumde.
Yorgunluk nedir bilmeyecegim, hic sikayet etmeyecegim
ve bir tek adimda bile tokezlemeyecegim uzun, ask dolu bir yol...
Oyle aklimdasin ki...
Ah, sensiz kalmiyor muyum bazen
yikasim geliyor gordugum butun duvarlari.
Ardinda seni bulurum saniyorum.
Ne ayri koyduysa bizi, zaman ya da yollar, bir kalemde silesim geli­yor.
Sana dokunmami engelleyen ne varsa,
bir kadehi yere carpip tuzla buz eder gibi parcalamak istiyorum.
İsyanim tasiyor, kendi ofkemden korkuyorum.
Ve kavusmak...
Bunu dusunmek icimde kirilmis butun aynalari tamir ediyor.
Mavi bir yagmur basliyor, islaniyorum.
Maviye boyaniyorum.
Oyle ozluyorum ki...
Sen ol, hep ol, benimle ol, bende ol...
Sendeyim ben, yuregimi koydum yureginin uzerine.
Ask bu, baska isim arama.
Hem de en koyu, en deli, en tutkulu...
Ogrenecegim cok sey var sana dair.
Bilmedigim cok sey var.
Ama bir seyi oyle iyi biliyorum ki...
Seni oyle cok seviyorum ki...

AŞİGİM SİMDİ

Seven insanlara gülüp geçmiştim
Asığım diyenlere deli demiştim
Sevmem diye yemin etmistim
Bozuldu yeminim
Asigim simdi.
İnanmadım yillarca aska sevdaya
Simdi gördüğüm ne dus nede ruya
Yemin etmistim sevmeyecektim güya
Bozuldu yeminim
Asigim simdi.

ÇOCUKTUM

Çünkü Ben Çocuktum...
Maviydi Düşlerim,
Çünkü Ben Çocuktum...
Benim Bile Bilemediğim Kadar Çocuk;
Islak Bir Kuş Görsem Ağaç Dalında,
Meleklere Yağmuru Şikayet Ederdim...
Yağmura Küserdim.
Çünkü Siyah Değildi
Maviydi Düşlerim
Çünkü Ben Çocuktum...
Şimşek Çakınca Gözlerimi Yumar;
Sonra;
Minicik Dedikleri Parmaklarımın Arasından
Şimşeğin Geçtiğini Görürdüm,
Sevgimin Yanında Ellerim Küçücüktü
Yinede Siyah Değildi,
Maviydi Düşlerim,
Çünkü Ben Çocuktum,
Kin Tutmazdım...
Gururu Benimle Kim Tanıştırdı Bugünde Bilmiyorum,
Bir Şeker;
Islak Kirpiklerimin Kurumasına Yeterdi
Veya Bir Söz...Güldürürdü Beni,
Herşeye Gülerdim Ama Korkardımda,
En Çokta Sert Sözden Ve Sert Yüzden
Yanımda Bir Büyük Ağlasa Bende Ağlardım...
Ve Oyuncağımı Verirdim Gülsün Diye...
Evet Siyah Değil,
Maviydi Düşlerim,
Çünkü Ben Çocuktum,
Göz Yaşını Bana Mahsus Sanardım,
Çiçeklerin Güldüğüne İnanırdım Çünkü,
Yıldızların Gülerek Göz Kırptığına,
Güneşin Her Sabah Gülücükler Dağıttığına İnanırdım...
Yağmur Yağınca İnsanlar Gülmüyor Diye...
Gök Yüzünün Ağladığını Sanırdım.
Çünkü Siyah Değildi
Maviydi Düşlerim
Çünkü Ben Çocuktum...
Her Çocuğun Bir Annesi Olduğunu Bilirdim...
Onu Seven,Koklayan,Koruyan,
Akşamları Yolunu Gözlediği Bir Babası Olduğunu...
Rüyalarımda Öksüz Çocuk Görmedim,
Yetim Çocuk Uğramadı Dünyama...
Çünkü Siyah Değildi
Maviydi Düşlerim
Çünkü Ben Çocuktum...

BİR GÜN

Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum
Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin, açıl
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum
Bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum
Gecelerden bir gece uyanırsan apansız
Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir kara gül biterse
Bil ki SENİ SEVİYORUM


KEŞKE ...

Seni tanımak, seni solumak
Gözlerinde kaybolup zihninde var'olmak.
Harika...
Seni tanımak, seni kaybetmek,
Sen isterken, reddetmek
Şimdi yanında olamamak
Berbat...
"Keşke"siz bir dünyada
"Keşke"siz düşüncelerde
Mutlu ve doymuş olabilseydik.
Sonsuzluğa birlikte yürüyebilseydik.
Gülen genç yüzlerimiz
Birlikte kırışsaydı,
Pırıl pırıl saçlarımız, birlikte ağarsaydı
Tasalarımız, gözyaşlarımız
Birbirinde eriyip
Umutlarımız, kahkahalarımız
Birbirinde coşsaydı....
Koca bir ömrü mutlulukla paylaşıp
O son, bilinen yolu elele yürüseydik.
KEŞKE !!!

 

VAZGEÇTİM

Kaç gece yatağımda uykusuz,
Bir oyana bir bu yana dönüp durdum.
Görmek için düşümde hayalimde,
Duymak için sesini.
Kaç kere ellerim uzandı telefona.
Aşkı oyun bilirdin sen,aklıma geldi.
VAZGEÇTİM

Gezip durdum perişan halde,
Kah sahillerde,kah cadde boylarında.
Hayal kurup sen diye,
Ağaçlara dağlara taşlara sarıldım.
Elleri güldürecektim halime,
İhanetin aklıma geldi.
VAZGEÇTİM

Kahırdan başka ne vardı sanki verdiğin,
Acılardan zevk alır hale getirmiştin.
Yine de görmek için seni,
Şeytana uyup,bir daha bozacaktım yeminimi.
Vedalaşmadan gidişin aklıma geldi.
VAZGEÇTİM

Açıp ellerimi yalvardım Tanrıya,
Bir defacık tutmak için ellerini,
Koklamak için saçlarını.
Adaklar adayacaktım evliyalara,
Umursuzluğun aklıma geldi.
VAZGEÇTİM

Paylaştığımızı sandığım güzel günlerin hatrına,
Suçlu benmiş gibi,
Af dileyecektim gözlerine bakıp.
Her türlü cezana razı olacaktım.
Boynumu büküp,bi daha gelecektim kapına.
Başkasını sevdiğin aklıma geldi.
VAZGEÇTİM

 

ERKEKLER AĞLAMAZ

İçinde bin pişmanlık gözlerinde yaş
Yüzünde yasak duyguların verdiği garip telaş
Sesinde bir burukluk ellerin soğuk
Boğazında düğüm düğüm kelimeler
Erkekler ağlamaz...
Sil gözyaşını kaçırma gözlerini benden suçlu suçlu
Erkekler ağlamaz...
İnsanız unutma sustururum zamanla içimdeki acıyı
Gözyaşların içimi eritiyor
Erkekler ağlamaz canım sil gözyaşını
Yaşadığın o günleri unutmak zor
Geceler boyunca beklemek nedir onu bir de bana sor
Çok özlemek ve sevmediğini bilmek
Sonu gelmez acılarınla beraber
Erkekler ağlamaz...

ANLAMALIYDIM!...

Anlamalıydım ben üzüldüğümde kılını kıpırdatmamandan,
sadece işin düştüğünde aramandan. "N'aber, nasılsın" lâfının arkasına
"Bir görüşelim mi?" ekleyememenden, anlamalıydım sevgisizliğini...

Ben, seni görmek için sınırlarımı zorlarken,
senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından,
ya da senden vazgeçerim diye korkup
önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım...

Ben, hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı
bu kadar mülayim davranmamıştım oysaki.
Severdim özgürlüğümü, asi olmayı, bir bardak suda
fırtınalar koparmayı, kimseye hesap vermemeyi...
Bir bunları severdim bir de seni sevdim...
Sevgilin değil sevdiğin olmayı istedim....

İlk defa biri benden hesap sorsun istedim, bir açıklama beklesin.
Bu biraz açık değil mi ya da "Hayır bir yere gitmiyorsun,
evde oturuyorsun" dan başka bir şeydi bu...
Beni sorgula, duygularımı sorgula istedim. Olmadı...

Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz...
Tabiiki, bocalardın, emindin düzgün insan olduğumdan
hayatında hiç karşına çıkmamış kadar düzgün,
emindin seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden;
öyle olmasaydı her probleminde ilk beni arar mıydın?

Nedenleri, niyeleri merak etmedim hiç, inan etmedim...
Bu kadar sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim, onu merak ettim.
Benim için ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü,
sendeki beni merak ettim...

Artık hayal kurmuyorum, geçmişe bu kadar bağlı olmamın sebebi;
o zaman çok mutlu olmam bunu biliyorum... Şimdi tekrar
başlasak da, yalnızlığı paylaşsak da sana gönlümü açabilir,
gözüm kapalı güvenebilir miyim sanıyorsun?

Şimdi artık tek başınayım...
Hiç değilse hakkını veriyorum yalnızlığın.
iki kişilik kocaman bir boşluktansa
sensizliği ve yalnızlığı yeğlerim...

Artık kendimi görmemek için aynalara bakmıyorum,
üşürüm diye kazağını giymiyorum,
ağlarım diye türkü söylemiyorum.
Belki de sen haklısın!
Artık ben bile kendimi sevmiyorum...

 

MASKE...

Söylemediklerimi işitin lütfen!
Bana aldanmayın!
Yüzüm bir maskedir,
Sizi aldatmasın.

Binlerce maskem var,
Çıkarmaya korktuğum,
Ve
Hiçbiri ben değilim...
Olmadığımı göstermek
İkinci doğam oldu.

´Kendinden emin biri´ dersiniz,
Sanki; güllük gülistanlık
Benim için herşey...
Adım güven belirtir,
Ve
Oyunumun adı;
´Ağırbaşlılık´tır.
İçimde ve dışımda denizler sakin,
Her şeyin kumandanı ben...
Kimseye gereksinme duymayan
Ben...
Fakat, inanmayın bana,
Lütfen!

Herşey dışta, düzgün ve cilalı
Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan
O maske!
Altta ne güven ne de rahatlık...
Altta,
Karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan
Gerçek ben!
Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla.
Kimsenin bilmesini istemem...
Zayıf taraflarımı düşündükçe
Titrer ve sararırım...
Ya başkaları görürse iç dünyamı...
Gerçek ben ve yalnızlığımı!
İşte;
Maskelerimi onun için takarım...

Onun için, arkalarına saklanacak
Maskeler yaratırım...
Onlar;
Gösterişte kullanabileceğim
Parlatılmış yüzlerim.
Beni korur, bakan gözlerden.

Beni olduğum gibi kabul edecek,
Sevecek
Bakışları bulamazsam,
Solacak kuruyacak gerçek ben...
Ve
Ben bunu biliyorum.
Beni kendi maskelerimden kurtaracak,
Kurduğum hapishaneden kaçıracak
Diktiğim engellerden aşıracak,
Beni seven,
Beni anlayan
Bakışlar olacak.
Bana,
´Sen değerlisin´ diyecek,
´Maskesizken daha bir insansın´
´Daha yakın, daha bir dostsun´
Diyecek bir bakışa
Beni gören bir bakışa
Muhtacım...

Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır!
Uyarırım seni dost!
Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben,
Sana kendini kolayca açamayacaktır.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime
Ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni.

Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme.
Ben, çevrendeki
Her erkek ve kadınım.
Maske takan her insanım.

 

DOST DEDİĞİN...

Sevilecek biri olmadigin zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarilinacak biri olmadigin zamanlarda bile Sana sarilmali....
Dayanilmaz oldugun zamanlarda bile Sana Dayanmali..
Dost dedigin; fanatik olmali;"
Butun dunya seni uzdugunde Sana moral vermeli,
Guzel haberler aldiginda seninle dans etmeli,
Ve agladiginda, seninle aglamali...
ama hepsinden daha cok;"
Dost matematiksel olmali;"
Sevinci carpmalı...
Uzuntuyu bolmeli...
Gecmisi cikarmali...
Yarini toplamali...
Kalbinin derinliklerinde ihtiyaci hesaplamali...
Ve her zaman Butun parcalardan daha buyuk olmali...
İsi bitince seni bir tarafa atmamali.............''

BENİM HİÇBİRŞEYİM YOKTU...

benim hiç geniş sokaklarim olmadi
güle oynaya top sektireceğim
nede meyvelerini çalacağım
bir komşu bahçem
yada tenefüslerinde koridorlarında
koşuşturdugum bir okulum...

bana ders anlatan bir öğretmenimde olmadı
hiç erimeden dondurma yiyemedim
ya da soğuk bir su içecek
dolabımız da yoktu
sonra gençliğimde doyasıya
sevilmedim sevgilimce
ve sonrasında delice seveceğim
biriside olmadı
güneş hiç güneş gibi de dogmadi
yada başkalarinin güneşi başkaydi
ben üşürken onlar sim sicakti
ve onların akşamıda başkaydı
ben ıslanırken onlar kuruydu
ve sonra
hep hep sonra
her zaman sonraları sonları yaşadık
hep ümidi umutları yanlış anladık
oysa bizim için umut umutsuzluk
ümit ümitsizlik diye yazılmıştı
zaten sevgiden söz etmeye
gerek bile yok

 

 

YALNIZ' IN DURUMLARI

Sen herşeyi süpürebilirsin; sonbaharı süpüremezsin,
Yalnızsa, sürekli bir sonbaharı süpürür hep.. Düşünemezsin.

Yanar sobasında yalnız'ın üşüyen bakışları.
Lambasında karınlığa dönük bir ışık titrer sönük-sönük.
Penceresi dışına kapanmıştır, kapısı içine örtük.

Yalnız, bin yıl yaşar kendini bir an'da.

Yalnız'ın nesi var, nesi yoksa tümü birdenbire'dir.

Yalnız, bir ordudur kendi çölünde..
Sonsuz savaşlarında hep yener, kendi ordusunu.

Yalnız'ın sakladığı bir şey vardır;
Boyuna yerini değiştirir, boyuna onu arar... Biri bulsa diye.

Yalnız, hem bilgesi, hem delisidir kendi dünyasının.
Ayrıca; hem efendisi, hem kölesidir kendisinin.
Tadını çıkaramaz görece'siz dünyasında hiçbirisinin.

Yalnız, sürekli dinleyendir söylenmemiş bir sözü.

Sözünde durması yalnız'ın yalancılığıdır kendisine..
Hep yüzüne vurur utancı. O yüzden gözlerini kaçırır gözlerinden.

Yalnız'ın odasında ikinci bir yalnızlıktır ayna.
Yalnız, hep uyanır ikinci uykusuna.
Yalnız, kendi ben'inin sen'idir.
Bir sözde saklanmış bir yalanı, bir gözde okuduğundan
bakmaz kendi gözlerine bile.
Her susadığında o, kendi çölündedir.

Kendi öyküsünü ne anlatabilen, ne de dinleyebilen.
Kendi türküsünü ne yazabilen, ne söyleyebilen.

Bir zamanlar güldüğünü anımsar da...
Yoğurur hüzün'ün çamurunu avuçlarında.

Yalnız, aranan tek görgü tanığıdır
yargılanmasında kendi davasının..
Her duruşması ertelenir kavgasının.

Yalnız, hem kaptanı, hem de tek
yolcusudur bakmakta olan gemisinin..
Onun için ne sonuncu ayrılabilir gemisinden, ne de ilkin.

Yalnız'ın adı okunduğunda okulda ya da yaşamda..
Kimse, "burda" deyemez.. Ama yok da..

Uykunun duvarında başladı..
Önceleri bir toz gölgesi sanki; sonra bir yumak yün gibi.
Ama şimdi iyice görüyor örümceğin ağını gün gibi.

Yalnız, duymuş olduğunun sağırı, görmüş olduğunun körüdür..
Ölür, ölür öldürür.. Öldürür, öldürür ölür.
Duyduklarını unutur, duyacaklarını düşünür.

Yalnız'ın adına hiç kimse konuşamaz..
O, kendi kendisinin sanığıdır.

Yalnız, önceden sezer sonra olacakları..
Paylaşacak biri vardır; anlatır, anlatır ona olanları, olmayacakları.

Her leke kendisiyle çıkar.

Yalnızlık Paylaşılmaz.
Paylaşılsa Yalnızlık Olmaz.

AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ : : . .

Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,
içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.
Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle bu­luşmuştur.
Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.

Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın
hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...
Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının
çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir
sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...

Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,
kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı
hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye.
Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda,
gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri,
o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyan­dırmak isterdim.
Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...

Aşk çok eski bir şeydir sevgili.
Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.
Sevdiğimiz insanların çocuklukları da...
Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer.
Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider,
hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...

İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır.
Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...
Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.
İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde
yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu.
Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara...
Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...

İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda
umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler,
kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının
korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak,
yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...

Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular başlayacak...
Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve
hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...

Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış.
Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını,
cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri
alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...

Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...

Aşkta yarın yoktur sevgili...

 

BEKLENTİSİ SEVMEYİ DENEDİNİZ Mİ?

Hiç beklentisiz sevdiniz mi?
Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu an nerede acaba?"
diye kendi kendinizi yemeden, "Yaş günümü hatırlayacak mı
acaba?" diye bir beklenti içine girmeden...

Sevdiniz mi hiç?
Onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip ,
onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi?
Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip
ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan,
"Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi
bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp.
Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve
kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?

Hiç beklemeden çalan bir kapıda,
onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?
Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden...
Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının
tadına varabildiniz mi hiç?

Siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar?
Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?
"Bugün beni hatırlamadı" yerine "Hiç beklemiyordum,
senin geleceğini" diyebilmek ne güzeldir oysa...

Onu boğmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek
ne güzeldir... Sahiplenme duygusundan uzak,
sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç?

Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile
kendi kendinizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize,
Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?

Beklentisiz sevin...
Ben, beklentisiz seviyorum...

"Niye aranmadım" diye düşünüp kendini kendinizi
yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim"
mesajı ile aşkı yakalayın..

Beklentisiz sevin...
Ben, beklentisiz seviyorum...

O, sizin sevgiliniz oldu için değil.
Ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi
davranma hakkınız olduğunu düşünmeden.
Onu sevdiğiniz, onun da sizi sevdiği için sevin...

Sevgiye karışan "beklenti" denen illeti
hemen silin aşkın ak sayfalarından...
Göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel...
Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...
Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin
damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti
zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını..
Ben, beklentisiz seviyorum...

Onun nerede olduğunu merak etmiyorum...
"Beni bugün neden aramadı" diye
geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda...
Geleceğe dair hayallerim de yok zaten...
Ben, sevgiyi yaşıyorum...

Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli,
o kadar kıymetli ki... Gerçekleşmemiş ve
gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları...

Beklentisiz seviyoruz...
Sevdiğimiz için seviyoruz...
Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlık seviyoruz...

Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...
Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız...

 

KIRGINIM İŞTE

Senin açmadığın bahçeye yağmur düşermiş
Bülbül konarmış gül dalına bana ne,
Sensiz hüzün yüklü baharlar
Gecenin rengini taşır sabahlar
Dört bir yanımda ahlar, siyahlar
Düğün varmış köyde
Bayram gelirmiş şehre
Bana ne!

Hep mayısları bekledim,
gül bahçelerinin gül yüzünde
gül yüzünü aradım.
Bülbül oldum dağlara düştüm aşkından.
Feryatlarım tutuştu gül rengini aldı
ama gül açmadı sığ bahçemde.
Gayri sevdalara tutuldum,
bir zaman avundum öylesine.
Sönmedi içimdeki yangınlar
her baktığımda o yare
sana olan vefasızlığımı hatırladım.

Dön artık yeniden rüyalarıma
terk etme ne olur düşlerimi
biçareyim boynu büküğüm.
Yok başımı okşayanım, elimden tutanım,
renklerinin kuşağına saranım
beni de yanına alanım, bu da benden diyenim.
Öksüzüm, yetimim işte.

Diken kaldım gönül bahçemde
göz yaşı dökemedim yüreğimin çölüne.
Hani söz vermiştim asi kalbime
senden başkasını sevmeyecektim.
Bakmayacaktım bir başka sevdaya.
Kaç defa kapına geldim ama dokunamadım
utandım çünkü vefasızdım, duyarsızdım.
Bilmem kaç defa ihanet ettim aşkıma...
Vefasızım gör işte...

Sensiz baharlar,
hüzün yüklü bulutlar gibi döner başımda
Sensiz baharlar, hazan taşır bağrında.
Sensizlik yüreğimde derin çukurlar açtı.
Bekletme beni çöl zambağım,
tüm vefasızlığımla yinede kapındayım.
Sırtıma sardığım çantamda azığım tükendi
çeşmelerin suları ne kadar soğuk aksa
yüreğimin yangını o kadar artıyor.

Irmakların peşinden koşturdum bir yudum diye,
boş denizin koynuna sığındılar.
Denizlere el açtım bir merhamet dilendim,
yağmurlara karıştılar.
Yağmur bekledim baharları gönül ateşime
bir damla düşmediler.
Yangınım işte

Türkülerim sazıma inmiyor,
şiirlerim sözüme uymuyor
gecenin perdesi arkasında
yıkıldığımı kimseler duymuyor.
Göz yaşı ısmarladım nev baharlara
hani doyası ağlamak için.
Hani o gül kokunu hissedebilmek için
kaç gül kopardım dalından.
Sevdanın tadına doya bilmek için
tadında bal aradım bulamadım.
Yoruldum işte

Al beni de kurtar buralardan,
buraların karı fazla, boranı fazla
tozu fazla, nazı fazla çekilmiyor.
Hani baharı da olsa, çiçeği de açsa,
bulutsuz gökyüzü, beyaz denizi de olsa
sensiz bir anlam ifade etmiyor.

Kelimelerim yorgun düştü
eğik başlı cümlelerin arasına
mısralarım, ritim tutturamadı,
katılamadı şiir kervanına.
Çöl gecelerinde yıldızlara Leyla’yı soran
Mecnun gibi şaşkınım.

Sensiz bahar gelmiş, gül açmış bahçelerde,
bülbül konmuş dalına,bana ne.
Sen yoksun, kokun yok, rengin yok, tadın yok.
Seni getirmedikleri için dargınım baharlara
Dargınım işte

Seni açmadığı için bahçeler
kırgınım,.
Kırgınım işte!
Yinede kapındayım...

ÖĞRETMENİM 

SANA ÇİÇEK GETİRDİM;DİKKATİNİ ÇEKMEK İÇİN,
HER SABAH KARŞILADIM;BİR GÜLÜCÜK GÖRMEK İÇİN
SELAM DURDUM EN ÖNDE;BİR GÜNAYDIN BEKLEDİM:
OKAN'A GÜLÜMSEDİN;SANKİ BENİ GÖRMEDİN
       
SENİ SEVDİM ÖĞRETMENİM,YİNE DE SENİ SEVDİM,
BİSİKLETİM OLSAYDI İNAN SANA VERİRDİM.
SABAH KIRAĞIDA GELDİM,BUZDA KARDA HEP GELDİM;
ÇOK ÜŞÜDÜM ÖĞRETMENİM,ÜŞÜMÜŞSÜN DEMEDİN.

       DİDEM HASTALANMIŞ,DİDEM DEDİN ŞEBNEM DEDİN
       ZÜLEYHA'YI TOLGA'YI HER FIRSATTA SEVERDİN.
       HASTA OLDUM BİLEREK,BUNU HİÇ FARK ETMEDİN;
       SEVGİNİ KAZANMAYI BİR TEK BEN BECEREMEDİM.

KAPILARDA BEKLEDİM,TAHTAYI HEP BEN SİLDİM;
BAZEN AYAĞA KALKTIM,KİMİ ZAMAN EĞİLDİM
GÖZÜMDEN YAŞ AKTI BAZEN,KENDİ KENDİME SİLDİM
SANA YAKIN OLMAYI BİR BEN BECEREMEDİM.

     YEDİ BİNLERE KADAR BİRER BİRER YAZIN DEDİN,
     PARMAKLARIM TUTULDU,YAZMAKTAN VAZGEÇMEDİM
      DEFTERLERİNE BAKTIN AYTUĞ İLE FİGEN'İN
     DOKUZ YAPRAK DOLDURDUM ÖDEVİMİ GÖRMEDİN

ŞİİR VERDİN NALAN'A, ZÜHAL'İN RESMİNİ ÖVDÜN
SÜREYYA'YA GÜVEN VERDİN BENİ HİÇ Mİ SEVMEDİN?
GÜCENSEM DE ÖĞRETMENİM,HİÇ KIZMADIM, RENK VERMEDİM.              
ARKA SIRADAKİ MEHMET,SENİ SEVEN MEHMET'İN

 

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin."
(Köy öğretmeni Şerif Sınık'ın son sÖzleri)

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya.
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya.
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim onlara,
Getirin, getirin... ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı fesleğenleri.
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman İsparta güllerini de unutmayın,
Hepsini hepsini bir anda koklamak istiyorum,
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerimden
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim.
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin, yalnız çiçek getirin...

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen
Yörükler yaylasından, Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından Ağrı eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum,
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek seni, seni beni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü-altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya

ADAM GİBİ

Ben seni hiç sevmedim ki
Durgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim,
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Bir de yıldızları sevdim
Eylül akşamlarında gelip,
Gözlerinde tutulan.

Ben seni hiç sevmedim ki
Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim,
Kurşunları sevdim beni vurduğunda,
Ağlamayı sevdim unuttuğunda,
Yalnız olduğumu anladığımda
Ayakta kalmamı sevdim
Yıkılmamı sevdim seni her hatırladığımda

Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği
Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini
İkindide yağmur gibi
Geceleyin yağan yağmur gibi sevdim seni sevdiğimi
Ben seni hiç sevmedim ki...

Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
Menekşeyle konuşmanı
Nisan'a hatırlatmanı
Baharın bir adının da yalnızlık olmalığını
Düştüğün zaman kanayan yaralarını
Ve tuhaflığını üşüdüğüm zaman
Sakız satan çocukları
Yeni çıkan şarkıları
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim

Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte
Ben seni hiç sevmedim ki...

Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine
Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde
Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde
Buğusunda sabahın, acımasızlığında ahın,
Ağlayan yüzünde İsa'nın
Ferahlatan gücüyle duanın
Korkutan yanıyla nar'ın
İncenin, zeytinin ve kalbin üstüne
Gülün üstüne
Tutunduğum umudun üstüne
Korkunun üstüne
Hep senin üstüne, hep senin üstüne
Ben seni hiç sevmedim ki...

Gittiğin zaman gitmeni sevdim
Evreni sevdim geldiğin zaman
Kalmanı sevdim
Korkuyordum sana alışmaktan
Yine de sevdim gülümsemeyi
Mendilimi sallarken, seni götüren trenin arkasından
Kırlara ilk kar düştüğü zaman
Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim
Seni içimde öldürdüğüm zaman
Ben seni hiç sevmedim ki...

Durgun akşamlarda söylenen şarkı neyse
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Bir de yıldızların sevdim
Eylül akşamlarında gelip
Gözlerinde tutulan
Ben seni hiç sevmedim ki...

Düştüğün zaman kanayan yaralarını
Ve tuhaflığını üşüdüğüm zaman
Sakız satan çocukları
Yeni çıkan şarkıları
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte
Ben sevdim mi adam gibi severim
Ben sevdim mi adam gibi severim